Star Atlas ekseninden ayrılmadan konuyu anlatmak istersek; Warp Drive uzay gemilerinin ışıktan daha hızlı olacak şekilde yer değiştirmesini sağlayan bir komponent dememiz doğru olacaktır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken; Işıktan hızlı hareket eden demiyoruz. Çünkü Einstein’ın “Evrende ışıktan daha hızlı seyahat eden hiçbir şey yoktur” teorisi hala kabul görmektedir.
Ama öncelikle Warp sürücüsünün ne demek olduğunu anlayabilmek için 2 kişiden ve yaptıklarından haberdar olmamız gerekiyor. Isaac Newtoon ve Albert Einstein.
20.yüzyılın başlarına kadar fizik genellikle Isaac Newtoon’un kuramlarıyla açıklanıyordu. Newton’a göre Kütle Çekimi; Nesnelerin kütleleriyle oluşan ve birbirlerini çekmelerini sağlayan bir güçtü. Ve kütle ne kadar büyük olursa kütle çekimi de o kadar fazla oluyordu.
Newton bu kurama dayanarak yeryüzü üzerinde durabilmemizi (yerçekimi) bu şekilde açıklıyordu. Hatta dünya dahil güneş sistemimizdeki gezegenlerin de güneşin kütle çekimi sayesinde yörüngede kaldıklarını söylüyordu. Bu teori yüzyıllarca kabul gördü ve yerçekimini bulan Newton’un kuralları olarak literatüre girdi.
Sonra bir patent dairesi çalışanı! ortaya çıktı ve bu kuramın eksik ve hatta yanlış olduğunu ortaya koydu. Aklına takılan ilk soru şuydu;
Peki güneşi bir şekilde ortadan kaldırırsak ne olurdu? Newton’a göre hemen sistemdeki tüm gezegenler hızla yörüngeden çıkardı. Ancak kaybolan güneş ışığının hızından daha hızlı mı kütle çekimi yok olurdu?
Yani Güneş yok olduktan sonra dünyamız önce karanlığa gömülür sonra mı yörüngeden kaybolurdu? Yoksa tam tersi mi?
İşte Einstein’ın kafasına takılan bu soru; günümüze kadar kanıtlanarak kabul görecek ve kütle çekim teorisinin eksikliğini ortaya çıkaracak merak unsurunun ta kendisi oldu.
Einstein tabii bununla da kalmadı. Newton’ın “Mutlak Zaman” kavramına göre “zaman sabittir ve değişmezdir. Akar gider” teorisi de sorunluydu. Hatta Galileo da destek vermişti bu teoriye.
“Newton, Üzgünüm.”! notunu düşmüştü Einstein günlüğünün bir sayfasına. Zaman mutlak ve sabit falan değildi ona göre.
1905 ve 1915 yılları arasında bu fikrini tüm dünyaya anlatabilmek için çabaladı Einstein. Önce Özel Görelilik sonra da Genel Görelilik Kavramlarını ortaya çıkardı.
Ona göre E= MC2 idi. İlk başlarda bunu; M= E/C2 olarak da formüle etmişti.
Bu formüldeki E: enerji, M: kütle, C de ışık hızıdır.
Burada Einsten aslında şunu söylemek istiyordu. Enerji ve kütle yer değiştirebilir ve aslına bakarsanız aynı şeydir. Yani kütlesi olan her şey aslında enerjidir. Biz de enerjiden meydana geliyoruz demek oluyordu bu.
Bunlara ek olarak aynı kuramda; bir nesnenin hızı arttıkça enerjisi de artar ve dolayısıyla kütlesi de artar. Işık hızına yaklaşırsak eğer bu hızı koruması için sonsuz enerji/kütleye ihtiyaç duyar. Bu şu demek oluyordu; Işık hızına ulaşmak imkansızdır! Çünkü sonsuz kütleye ulaşamayacağız hiçbir şartta. Doğanın koyduğu yasaktır bu. Sen hiçbir şekilde ışık hızına ulaşamayacaksın der.
Şimdi Newton’un mutlak zaman teorisini nasıl çökerttiğinden kısaca bahsedelim.
Işık hızı saniyede yaklaşık 300.000 km yol almak anlamına gelir. Yani bu hıza yaklaşabilen bir araç 1 saniyede dünyadan aya ulaşabilecektir. Veya dünyanın çevresini 1 saniyede 7 kez dolaşabilecektir. (Mümkün olabilseydi eğer!)
Ancak bu aracın gücü ne olursa olsun doğanın kendi kuralları gereği araç hiçbir zaman ışık hızına erişemez. Işık hızına yaklaştığı her kademede doğa, zamanı yavaşlatır. Bu hız limitini korumak içindir. Bu gerçeklikten dolayı aslına bakarsanız geleceğe seyahat mümkündür. Nasıl mı? Bir örnek ile anlatalım.
Bir trenin istasyondan çıktıktan sonra dünyanın çevresini ışık hızına yakın bir hızda 100 sene dolaştığını varsayalım. Doğanın zamanı yavaşlatması nedeniyle aslında trenin içindekiler sadece 1 hafta yaşamış olacakken son istasyona vardıklarında gerçek durumda 100 sene geçmiş olacaktır. Bu Einstein’ın bahsettiği ışık hızına ne kadar yaklaşırsanız zaman o kadar yavaşlar teorisine uygundur. Şaşırtıcı değil mi? Peki bunu kimse daha önce denedi mi? Cevap evet!
Gerçek hayatta bu konuyu ilk kanıtlayan ilk deney 1971 yılında yapıldı. Hafele-Keating deneyi olarak adlandırıldı bu çalışma. Birbirlerine senkronize edilmiş 3 farklı Atom saatinden; – Atom saati, atomların rezonans frekanslarını sayarak zamanı ölçen bir saat çeşididir. 3 milyon yılda 1 saniye hata yapmalarının ihtimali sadece % 22,522’dir.- bir tanesi havaalanında, diğeri havaalanından doğuya doğru giden bir uçağa, sonuncusu da batıya doğru giden bir uçağa konuldu. Uçaklar havaalanına geri döndüğünde sonuç şaşırtıcı oldu.
Doğuya giden uçaktaki saat saniyenin 59/1.000.000.000 oranında geri kalmıştı. Batıya giden uçaktaki saat ise saniyenin 273/1.000.000.000 oranında geri kalmıştı. Yani ortaya çıktı ki; hız zamanı yavaşlatıyordu.
Peki Işık hızına yakın bir hızda giden bir araç yaparak bunu kullanabilir miyiz? Cevap hayır! Çünkü bu hızın yarısında dahi hareket eden bir aracın içerisinde hiçbir canlı hayatta kalamaz. Hızla giden bir aracın camına yapışan sinekleri gözünüzün önüne getirin.
Burada Newton’ın 3. Hareket yasası devreye girmektedir. Etki-Tepki Yasası. 2 cisim arasındaki her etkileşimde ikisini de etkileyen bir kural vardır. Kullandığımız arabanın hızlanmasıyla koltuğa yapışmamız işte bu yüzdendir.
Işık hızına ulaştığımızı varsaysak dahi kendi galaksimizin merkezine 10 yıldan önce varamayacağız. Bunu da ışık hızında zamanın durduğunu unutmadan düşünün. Çünkü dünya zamanına göre 25.000 yıl sürecekti. Ee o zaman bu hız bize galaksiler arası yolculuk için de yetmeyecektir. Yapmamız gereken Işık hızını da geçmek hatları pozitif katları kadar hıza ulaşmak olmalıdır. Ama nasıl?
Artık bu noktadan sonra seyahat kavramına farklı bir açıdan bakmamız gerekecek. Bir halının üzerinde karşıdaki masaya doğru gitmek istiyoruz ama hız bizi öldürecek. Ne yaparız? Halıyı ve dolayısıyla masayı kendimize çekeriz.
Einstein’ın genel görelilik kavramı bize çözüm yolunu gösteriyor aslında. Bu teori bize Kütle çekimi uzay-zamanı bükebilir diyor. Bu ne demek; bu teknolojiye sahip bir aracın ışık hızında hareket etmesine gerek yoktur. Hatta hareket etmiyor dahi diyebiliriz. Yaptığı aslında içerisinde bulunduğu uzay-zaman boyutunu bükerek mekânı değiştirmesidir. Yukarıda verdiğim örnekten hareketle altınızdaki halının arkanızda toplandığı gibi düşünebilirsiniz bunu.
Daha önce bir çarşafın ortasına konulmuş bowling topu ile bu deneyi canlandıran çocuklar görmüş olabilirsiniz. Dört bir tarafından çarşafı tutan çocuklara ortasındaki bowling topunun yaptığı çökertme gösterilerek genel görelilik kuramı anlatılmaktadır. Güneşin etrafındaki gezegenler de işte bu çekim sayesinde aynı mesafede sürekli yörüngede kalmaktadır Einstein’a göre. Ya da Dünyanın etrafında dönen Ay’ın. Newton’ın kütle çekim yasasından farkı ise burada zamandır. Zaman Newton’ın dediği gibi sabit değil değişkendir. Ve değişkenlik bizim işimize yaramaz. Çünkü eğer bu seyahatte zaman bizim içerisinde bulunduğumuz ortamdan farklı işler ise yeni paradokslara mahal vermiş olabiliriz. Amacımız zamanı devreden çıkarmaktır.
Biz kütle çekimini büyütebilen bir araç yaparsak eğer; aracın önündeki uzay-zamanı bükerek daraltacak, arkasındakini ise genişleterek büyütmüş olacağız. Yani kalkış noktasını iterken, gitmek istediği yeri de kendisine doğru çekmek olarak anlatabiliriz bunu. Önemli olan şey ise aracın aslında hareket etmediğidir. Bu da ışık hızını aşabilecek şekilde yer değiştirmemizi sağlarken, ışık hızının canlılara vereceği zararı ortadan kaldırmış olduğumuz sonucunu ortaya çıkarır. Çünkü araç hareket etmeden altımızdaki mekânı değiştirmiş oluruz. Ayrıca hız kullanmadığımız için de başlangıç ve varış noktalarındaki zaman da değişmemiş olur.
Ama şunu söylemeliyiz ki; bu bükücü motorlar halihazırda bilim-kurgu yazarlarının hayalperestliğinin sonucudur. Gerçek hayatta henüz uzay zamanı bükebilecek bir araç yapılamamıştır.
Star Atlas gemilerimizdeki Warp Drive da bilim kurgu yazarlarının hayallerinden başka bir şey değildir aslında. Bu kurguyu ilk olarak bize Uzay Yolu dizisinde sundular.
“Kurgusal” Warp sürücüsü nasıl çalışır; Uzay, geminin ön kısmında daralır ve arkasına doğru genişler. Bu durumda gemi kendisini deformeden koruyan, bir köpük tabakayla çevrilir. Bu tabaka içerisinde kalan gemi aslında sabit kalırken, bozulan uzay içerisinde hareket etmiş olur.
Warp Sürücüsü geminin çevresindeki uzay-zamanı bükerek uzay gemisinin çevresinde warp baloncuğu olarak da adlandırılan bir uzay-zaman alanı oluşturur. Bu warp baloncuğu içerisindeki araç için her şey normal şartlardadır. Warp sürücüsünü taşıyan uzay gemisi hareket etmez ama uzay-zaman dokusu hareket eder.
Tıpkı sörf yapan birini denizdeki dalgaların hareket ettirmesi gibi, uzay gemisi, bu kütle çekim dalgasına binerek yerini değiştirebilecektir.
Meşhur dizideki Enterprise gemisinin ulaşabileceği maksimum hızı 9.8 Warp’tır. (Bu hız ışık hızının 9000 katıdır.). Bu hızdaki bir uzay gemisi bir gün içerisinde 24 ışık yılı mesafeyi kat edebilir.
Şimdi Warp Sürücüsünün çalışması için neye ihtiyacı var ona bakalım.
Warp sürücüsünün uzay-zamanı bükebilmesi için her şeyden önce çok büyük miktarda enerji ihtiyacı olacak. Bu enerjiyi sağlamak için de günümüzdeki hiçbir enerji kaynağı yeterli değil.
Örneğin Enterprise yakıt olarak atom bombalarında da kullanılan nükleer füzyonu kullanıyordu. Bunu gerçek kabul edersek geminin ışık hızının yarısına dahi ulaşması için geminin kendi kütlesinden 81 kat daha fazla hidrojen depolayabilmesi lazım. Bu sadece kalkış için geçerli tabi. Ayrıca yolculuk ve durmak için de bu ve daha fazlası hidrojeni depolayabilmemiz lazım.
X4 veya Airbike için (aslında her gemi için) bu depolama alanını yaratabilir miyiz? Hayır!
Peki ne yapacağız bu enerjiyi bulabilmek için? Madde ve Anti maddenin birbirlerini yok ettiğini bilen bilim-kurgu yazarları Uzay yolu dizisinde bu yok oluşu dengelerken enerjiyi ortaya çıkaracak bir egzotik maddeden bahsederler. Dilithium. Bu reaksiyon sonucunda Elektroplazma adında bir şey ortaya çıkar ve geminin bobinleri ile iletişime geçerek warp köpüğü (elektromanyetik bir alan) meydana gelir. İşte seyahat bu köpüğün içerisinde zaman farkı olmadan böyle gerçekleşir.
Peki bize Star Atlas marketinde satılan “Fuel”, araçların sadece normal hızlarda hareket etmesi için mi gerekli? Buna ek olarak Işık hızı için başka bir enerji kaynağına daha ihtiyacımız olacak mı?
Aksi halde Pearce X4’ün XX-Small Warp Drive için ne kadar enerji depolamamız gerekir? diye sormamız gerekecek. Ayrıca Fuel Station açma hayalleri olanlarımız için kötü bir haber olabilir bu.
Yoksa Fuel dediğimiz şey benzinlikten alacağımız-satacağımız bir fosil yakıt değil mi? Eğer böyleyse hayallerimizi resmettiğimiz görsellerdeki benzin istasyonlarını kaldırmamız gerekecek.
Sonuç olarak aklıma şu sorular takılıyor; Star Atlas evreninin bir hayal olduğunu da unutmamız gerekirken warp drivelarda kullanılmak üzere;
- Fraksiyonlar arasında ışık hızının katlarında bir hızla seyahat edecek gemilerimiz için nasıl bir yakıta ihtiyacımız olacak?
- Bu yakıtı ortaya çıkaracak madde-anti madde reaktörü için nasıl bir egzotik maddeye ihtiyacımız olacak? Bunu nasıl temin edeceğiz? Kartuşlar halinde satılabilir olabilir mesela.
- Gemilerde XX-Small’dan Commander büyüklüğüne kadar derecelendirilmiş Warp Drive’ların her bir derecesi Işık Hızının kaç katında hızlara ulaşmamızı sağlayacak?
- Özellikle açık kabini olan XX-Small gemileri ile nasıl uzay boşluğunda seyahat edilecek? Özel kıyafeti olsa dahi ışık hızında veya yakın bir hızda etki-tepki kuramına pilotlar nasıl karşı koyacak?